29 Haziran 2009 Pazartesi

2 yıl önceydi...

Yolculuk uzun sürmüştü. Normalde İstanbul İzmit arası bir saat civarı sürer. Biz yarım saat daha önce kalkan otobüse binmek için yakın bir arkadaşımızla aynı ismi taşıyan otobüs şirketinden bilet aldık. Otobüs yolda bozuldu ve İzmit’e bir buçuk saat gecikmeli vardık. Bu duruma en çok İzmit’te okuyan ve bizi ordaki öğrenci evine davet etmiş olan arkadaşımız bozuldu, çünkü o şirkete güvenmediğini defalarca belirtmişti.
Beş kişi yaşadıkları üç oda bir salon ev yarı yıl tatili nedeniyle iki haftadır boştu. Normalde bir hafta daha boş kalacaktı fakat akademik kariyer peşinde koşan beş yıllık üçüncü sınıf öğrencisi arkadaşımız, hocasıyla yazın arazide topladıkları taşların analiz edilmek üzere İsviçre’deki laboratuara gönderilecek hale getirilmesi için İzmit’teki laboratuarda parçalanmasına yardım etmek amacıyla tatilini erken kesmek zorunda kalmıştı.
Ben, bizi yolda bırakan otobüs şirketiyle aynı ismi taşıyan arkadaşımız ve ev sahibi arkadaşımız iki haftadır kimsenin uğramadığı eve girdiğimiz anda yüzümüze keskin bir esrar kokusu çarptı. Hemen durumun komikliğiyle ilgili bir iki espri yaptıktan sonra ayakkabılarımızı kapı önünde çıkartıp, benim ailemle yaşadığım evden daha temiz ve toplu olan salona geçitik. Laptop ve televizyon açıldı, yol üstündeki marketten aldığımız tavuk, makarna ve rakı buz dolabına kondu.
Salonun bir duvarında Atatürk’ün sonradan renklendirilmiş kalpaklı bir fotoğrafı asılıydı. Karşı duvarda ise büyük ihtimalle Akmar Pasajından alınmış olan, Küba bayrağı üzerinde kontrastı 100 yapılmış siyah beyaz Che Guevara sureti altında ‘Revolucion’ yazan klasik öğrenci evi posteri vardı. Tabi Atatürk’ün resmi daha yukarı asılmıştı, ayrıca çerçeveli ve camlıydı. Che Guevara posterinde ise, Küba bayrağındaki yıldızın tam üzerine, nerden bulduklarını anlamadığım aynı boyda plastik bir fosforlu yıldız yapıştırılmıştı. O akşam salondaki kanapede yattığım için ışık söndürülünce dikkat ettim, fosforlu yıldız karanlıkta parlamadı. Bunun üzerine yıldızı yapıştıranın oportünist olduğu sonucuna vardım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Sabah uyandığımda sarışın, mavi gözlü genç ve güzel bir kız sevimli bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ev sahibi öbür kanapede hala uyuyordu. Büyük bir mutlulukla doğruldum. Akşam yatarken başucuma koyduğum, cnbc-e dergiden çıkmış masa takviminin mart ayını süsleyen bu kızın fotoğrafının güne başlarken bu kadar iyi bir etki yapacağını hiç tahmin etmemiştim. Bir an takvimi yan kanapede uyuyan arkadaşımın baş ucuna koymayı düşündüm ama sonra bir önceki gece yatarken laptopa bir porno film koyup o sesler eşliğinde uykuya dalmama izin vermediğini hatırlayıp vaz geçtim.

Hiç yorum yok: